19 Haziran 2012 Salı

10 Haziran, Halfeti ve Urfa

      Bu seyahat yaklaşık bir yıldır tasarladığım bir şeydi ve paylaştığım herkes istinasız, Doğu ve Güneydoğu bölümünün güvenli olmayacağı gerekçesiyle oradan vazgeçmemi salık vermişlerdi. Hatta birisi, bir istihbarat memuru tanıdığından, ''Bu sene oralara pek gitmeme'' tavsiyesi bile almıştı. Üstelik tek başımaydım ve bu da ikinci bir tehlikeydi. Bu uyarılar kafamı biraz karıştırmış, beni tedirgin etmeye yetmişti. Bu düşüncelerle Gaziantep'ten yola çıktım. Otobanda, ara sıra bir iki kamyon görerek, uçsuz bucaksız bozkır manzarası ve çivi gibi anadolu havasını ciğerlerime çekerek yol alınca içimi bir sevinç kapladı. Buradaki büyük boşluk ve sadelik insana bir huzur ve dinginlik hissi veriyordu. İyi ki bu rotayı yaptım, iyi ki buralarda motosiklet sürüyorum diye düşünürken, Halfeti çıkışı levhasını gördüm. Otoban çıkışından 35 km sonra muhteşem bir manzara ile Halfeti karşıma çıktı. Keskin virajlardan kıvrıla kıvrıla indim, tekne ile nehir turu yapanlardan biri yolumu keserek, tur teklif etti. Erken vardığım için pek kimseler yoktu ve teknenin dolmasını beklemek yerine tek başıma parasını ödeyerek özel gezi yapmayı tercih ettim. Tekneyi kullanan genç, bir taraftan Halfeti ile 
ilgili bilgiler verdi. M.Ö. 2000 yıllarına kadar uzanıyormuş tarihi; Hititler, Asurlular, Mısırlılar, Romalılar ve sonunda Yavuz Sultan Selim ile 1517 yılında Osmanlılar hakim olmuşlar. 1954 yılında ilçe olmuş, Birecik barajının suları altında kalınca, 10 Km geride Yeni Halfeti adı ile bir yerleşim yeri yapılarak, konutlar halka teslim edilmiş. Tekne ile Savaşan Köy'ü, Rumkale geziliyor, istenirse Savaşan Köyü'nde çay molası veriliyor. Yaklaşık bir saat süren gezi özel olursa 60 TL, dolmasını beklerseniz kişibaşı 7,50 TL. Halfeti de yemek için birkaç yer var, sabah olduğu için ben deneyemedim.  Sözü fotoğraflara bırakalım.



Ve Şanlıurfa. Halfeti'den ayrılıp, geldiğim yoldan tekrar otabana dönerek Urfa'ya vardım. Şehre tarihi kısımdan girildiği için Balıklı Göl'ün hemen karşısında Edessa Otel'i bulmam zor olmadı. Bu temiz ve mütevazi otele yerleşip biraz soluklandıktan sonra yemek için hemen karşıdaki kebapçıya daldım. Eski Urfa, Urfa kalesinin eteğinde, 15 tane içiçe geçmiş han, Balıklı Göl, Halilü'r Rahman Camii ve diğer birkaç cami ve türbeden oluşuyor. Urfa inanılmaz sıcak, insanlar poşu denen örtüleri başlarına dolayarak dolaşıyorlar. Bir tane de ben edindim ve satıcı başıma dolamama yardım etti. Pazar günü olduğu için bir çok dükkan kapalı olmasına rağmen içiçe geçmiş hanlar oldukça renkli. Bunlardan en meşhuru Gümrük Hanmış ve çayı çok güzelmiş.
Balıklı Göl (ayn-ı zeliha ) ve etrafındaki çay bahçeleri anababa günü oturacak yer bile yok, insanlar çimenlere yayılmış. Akşam katılacağım Sıra Gecesini de düşünerek sıcakta daha fazla yorulmadan kendimi tekrar serin otel odasına attım.


Sıra gecesi, 35-40 TL kişibaşı fiks menü, menüde, kebap,içli köfte, közde patlıcan, çiğköfte, kaşık salatası, lebeni, tatlı olarak şıllık ve tabii ki mırra. Mırrayı fincana azıcık koyup uzatıyorlar, ben içip geri uzatıyorum adam almak yerine yeniden dolduruyor, içip uzatıyorum yeniden dolduruyor.  Bu mırranın usulü ile ilgili birşeyler var ama bir türlü hatırlayamıyorum, neyse yeter artık diyerek fincanı masaya bırakınca yanımda oturan birisi: ''Şimdi, ya bu adama kirve olacaksın ya da bir bahşiş verip kurtulacaksın'' diyor. Beş lira verip durumu kurtarıyorum. Sıra gecesinin en önemli unsuru tabii ki türküler. Yerel bir saz topluluğu çalıyor, Urfalılar müziği duyunca kalkıp oynuyorlar. Urfalı kadınların, üstelik bazıları yanlarında erkek olmadan katılımı dikkatimi çekiyor. Son derece modern hanımlar. Elbette burası dünyanın ilk medeniyetlerinin kurulduğu yer: Mezopotamya. Şu yıkamadığımız önyargılarımıza bir küfür sallayıp, keyfime bakıyorum.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder